20 Temmuz 2011 Çarşamba

ilk taşı en masum olanınız atsın

genç kız, göl kenarında birbiri ardına attığı taşların iç içe oluşturduğu halkaları seyrettiği bir anda hissetti arkasında birinin durduğunu. duruyor olduğuna göre yanına gelmekten vazgeçebilirdi bu şey. gitmesi için birkaç dakika bekledi. oysa o şey, tedirgin eden varlığı ile orada durmayı sürdürüyordu. "kimsin?" dedi genç kız, "ne istiyorsun?" çekingen bir ses, "epeydir seni izliyorum, korkmana gerek yok, izin verirsen yanına geleyim. hem o taşları en uzağa atmana yardım da ederim." dedi. genç kız, taşları en uzağa atmak gibi bir kaygısı olup olmadığını sorguladı. bu gerçekten komikti. "amacım, uzağa atmak filan değil." dedi, aksi bir tonla. "onları her defasında nasıl daha büyük bir hırsla fırlattığını gördüm." diyerek yanına kadar geldi o şey genç kızın, ufak bir tebessümle oturma iznini de almayı başardı hatta. "hırslı değilim. sadece fırlatıyorum işte." 

"neden bir önceki taşı geçmek istemeyesin ki?"

"bunu bir önceki taşa da sormak ister misin? neden istesin?"

"ben seninle konuşuyorum. ama doğru, çok fark yok aranızda."

"..."

"korkuyorsun."

"..."

"daha uzağa atamayacağını biliyorsun."

"neden sen yapmıyorsun? şu üç taşı mesela, sırayla birbirinden uzağa at da, görelim!"

genç adam, taşları aldı eline. ilkini oldukça uzak sayılabilecek bir mesafeye fırlattı. ikincisini, ondan biraz daha uzağa. üçüncüsünü zayıf bir atışla yakına düşürdü. 

genç kız, ses etmedi. duyabileceği karşılıkları tahmin etmece oynadı bir süre. sonunda merakına yenildi ve sordu: "niye vazgeçtin?" genç adam, gülümsedi. "taşa sordum." dedi, "gitmek istemedi uzağa." "diğerleri bir şey demedi mi?" diye sordu genç kız. 

"onlara sormayı unuttum."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder