çalışıyordum, dalmışım. sanki yoluna koyabilirmişim gibi bir şeyleri hesap ediyordum, yorgundum, eve gider ağlardım. aylar sonra aradın, gelebilir misin dedin. bahanem oldu, hay hay dedim. erken çıkıyorum ben dedim, ne işim olduğunu sormasınlar diye dua ederek. sormadılar. söyledim yine de. işlerin hesapladığım biçimde gitmesine alışkın değilim.
nerede buluşacağımızı sormayı unutmuşum. metrodan inince anladım. karanfil çıkışına yöneldim. dost’un önündeyim diyecektim, aradım; dost’un önündeymişsin. sarıldık. dikkatlice baktın bana. biraz özlemden biraz da elbisem mini diye, biliyorum. aç mıydım? eh işte. sen dayanamamış yemişsin bi şeyler, hiç dayanamazsın zaten. tatlı yiyebileceğin bir yere oturduk.
en son geçen pazar aramıştım seni. derbiyi birlikte izleyelim diye. açmamıştın. ne çok severdik hagi’yi. yeniden buradaydı işte, bizimleydi, desteğimize ihtiyacı vardı. ama sen açmamıştın, ben de başkasıyla izlemiştim. aklım biraz da sende. niye açmadın dedim. "
uzun hikaye" dedin. benim bildiğim hikayeler kısa olur, ama yazsak roman olur. içimden bunları söylemek geçti gitti. parmağındaki yüzüğe baktık aynı anda: birilerine sözler vermişsin. bu muydu uzun hikaye? sen birini sevmişsin.
kim dedim. sanki tanıyacak mısın dedin. say ki tanıyacağım dedim. güldün. “mine.” dedin. şu bizim mine? hayır, tanımıyordum. ne diye espri yapıyordum, bilmiyorum. ani olmuş, haber verememişsin, o pazar da nişanın varmış, açamamışsın, tayinin de istanbul’a çıkmış, zaten mine de oradaymış, çok iyi olmuş, ha bir de çok ani olmuş, arayamamışsın, tam o pazar nişanın varmış, açamamışsın. anladık.
hagi daha erken gelmiş olsaydı iyiydi ama, beraberlik de fena bir skor değildi. sizin de mutlu bir beraberliğiniz olur inşallah dedim. güldün. bilseydim ısrarla aramazdım dedim, yanlış anlamıştır kızcağız. ona seni anlattım, sorun olmaz dedin. beni ona anlatmışsın. ne kadar yarım, ne kadar yalan, ne kadar yanlış kim bilir… ne hoş dedim. artık kimseyi sevemeyeceğimi de söyledin mi? tanışırız da bir gün. yaşamak istemediğimi? iyi yapmışsın. gülerken öldüğümü ama hep güldüğümü? düğüne de gelirim zaten. peki ya her gün öldüğümü? elimi tuttun. sık sık görüşürmüşüz, istanbul’a gelirmişim, gezer eğlenirmişiz, hiçbir şey değişmezmiş. miş. dokunma bana, dedim. güldün. zamanında tiyatroya başlamadığım için kızdın yine. çok güzel oynuyordum değil mi? bence de.
bir çay daha içer miydim? inan, hiçbir fikrim yok. kalkalım mı artık? oturmaya mı gelmiştik! usul usul yürüdük. beni durağa kadar bırakmana gerek var mıydı? eminim, hiç gereği yoktu. artık, nerede duracağımı iyi biliyordum ben.
yorgundum, sanki bi şeyleri yoluna koyabilirmişim gibi, eve gittim. ağladım.